15 Nisan 2010 Perşembe

DUYGUSALSINIZ TÜRKİYE'M!


Canım memleketimin insanları hakkında söylenen en yaygın sözlerden…”Bizim insanımız merhametli, duygusal..”. Her daim ezilenin, hor görülenin yanındadır benim memleketim. Ha bu iyi bir şey midir kötü bir şey midir bu konuda çeşitli söylentiler var. Benim fikrimse mantıksız duygusallığın aptallığa işaret olduğudur. Bu ülkenin duygularınla oynamak, ”duygularına oynamak” çok kolay mesela. Kontrol edebilmek, inandırmak, yönlendirmek..inanılmaz kolay. Biz hâlâ bizden çok parası olduğunu bildiğimiz halde sırf “görüntüsü” nedeniyle dilenciye para veren ve bu “sektör”ün devamına neden olan bir milletiz. Güçsüzü ve ezileni oynadığında oyunun galibi olman içten bile değil.


Yarışma programlarına bakalım mesela. En yakın örnekler; “yemekteyiz, yetenek sizsiniz”… Beğenmeyip izlemeyenler olabilir ama öğrenmek istedikten sonra “izdivaç” programından bile bir şeyler öğrenebilir insan. Bense yine ve yeniden ülkem insanının ne kadar aptal olduğunu görüyorum izledikçe. Yemekteyiz de mesela adam iğrenç bir insan ve ev sahibi olduğunu halde bir hafta boyunca “ ben Anadolu çocuğuyum” dediği için o yarışmanın birincisi olabiliyor. Sen Anadolu çocuğuysan diğerleri orospu çocuğumu yani!? Neyse bir diğer yarışmaysa “yetenek sizsiniz”. Birbirinden yetenek”siz” insanın toplandığı bir yarışma. İnsanların hâlâ, jimnastik yapan kıza, org çalıp arabesk söyleyen küçük çocuğa, elinde 3-5 şişe döndüren barmene ve de darbuka çalıp çenesine vurarak garip sesler çıkaran insanlara hayranlık duyabildiğini görünce şoklara giriyorum içten içe. Son örnekteki kişiye gelelim… Bu darbuka çalan yarışmacı çoğu insanın bildiği gibi “ama” idi. Darbuka çalıp çeşitli şarkıları kendi versiyonuyla söylüyordu. Peki bu yetenek miydi? “Allah” kelimesini dilinden düşürmeyen, yarışma ilerledikçe egosu şişen, böbürleşen “ama” gencimiz halk tarafından kahraman gibi görülüyordu adeta. Yarışmanın finalinde kıl payıyla kaçırdı birinciliği..Peki bu başaranının nedeni neydi? Tabi ki “ama” olmasıydı. İşte buna kızıyorum ben. Bu ülkenin insanlarından bu yüzden soğuyorum. Sadece eğlence&tv sektöründe değil siyasette de aynı şey oluyor. Bir politikacının başına bir şey gelsin, ya da kendini “ezilen, güçsüz” göstersin anında “ayyy canım yaa yazık” olmuyor mu ülke? Abdullah Gül nasıl cumhurbaşkanı oldu peki? Bi düşünelim bence. Eğitimsizliğin sonucunda geleneklere, göreneklere ve dine sonsuz tapınan bu halkın büyük çoğunluğu, kendine yakın olana her daim “o bizden “ diyecektir. Sonuçları ve “götürüleri” ne olursa olsun. Ey ülkem sen duygusal olmaya devam ettiğin sürece sırtına semer vuranların ardı arkası kesilmeyecek. Ah benim güzel ülkem.

12 Nisan 2010 Pazartesi

HAĞZIRIM HAĞZIRIM!!!

Evet gördüğünüz gibi ışık hızıyla geri döndüm. Bence pek güzel oldu böyle bloğum..Daha iyi yansıtıyor beni daha "olgun" bir nabruk says olmuş öyle dediler bana.Öyle öyle...Bundan sonra daha da güzel olucak her şey....Merhaba :)



TADİLAT NEDENİYLE KAPALIYIZ!

Yepyeni bir içerik ve tasarım için kısa bir süreliğine tadilat modunda girdim efenim.
Kısacık bir aradan sonra tekrar beraberiz.
Nabruk says yeni yüzüyle pek yakında!!

9 Nisan 2010 Cuma

ÇOCUK OLMAK VE TEKNOLOJİ


Sene 1988..kasım 16 akşamüstü saat 17.00 civarı. Bendeniz doğmuşum. Ucundan dibinden yakaladım diye 80leri çok mutlu ve gururluyum aslında belki çok saçma olsa da.80lerin sonu 90ların başı çocuğu olmak gerçekten de lezzetli bir durum. Mükemmel bir dönemde dünyaya gelmiş olduğumuzdan anlatacak, paylaşacak, hatırlayacak çok güzel şeylerimiz var.İnsanlığın, aşkların, çocuk oyunlarının, bayramların, ramazanın, yılbaşlarının..hiçbir şeyin tadının kaçmadığı bir dönemde yetiştik biz.”Nerde o eski bayramlar” diyen bir jenerasyonun sonlarındayız biz. Çocuk oyunlarının körelmediği, sabah çıkıp hava kararana kadar (hatta karardıktan sonra bile) sokaklarda oynadık biz. Akşamları saklambaç oynamak çok zevkli oluyordu mahallede. Arkadaşlar arası mücadeleler de yok değildi hani. Kötü arkadaşlıklarım oldu aslında, ama yaşadığım güzel çocukluğumun yanında bir hiçti onlar…Ebe tura bir ki üç oynardık. Lastik oynardık, evcilik oynar, aldığımız bütün abur cuburları hemen yer oyunu bitirirdik, sonra kendimize uyuz olurduk. Erkekler top oynardı, misket oynardı, tasolarla ve futbolcu kartlarınla oynarlardı. Kızları bizim bahçeye doldururum, sevmediklerimi almazdım bahçeye, üzülürler, içeride neler yaptığımızı merak ederlerdi.Hani nasıl topun sahibi insan söz sahibi olur ya ben de bahçesi olan kız olarak mahallenin demirbaşıydım. Sonra arkadaşlarımla aram bozuldu. Mahallede hiç akranım kalmamıştı. Ben de öğretmenliğe heveslendim. Kocamaaaan bir yazı tahtası uydurdum kendime bi masanın parçasından. Bir sürü tebeşir aldım, sınıf listesi yaptım ve mahallenin küçük kızlarına öğretmenlik yapmaya başladım. Bildiğin öğretmendin ama, sınıf listem, cetvelim her şeyim vardı.Bildiğin okul sisteminde işliyordu dersler. Veliler de pek memnundu bu durumdan.Gel zaman git zaman biz büyüdük ve kirlendi dünya…desem aslında o kadar da geyik olmaz bence.Yine aynı mahallede aynı bahçeli evde yaşıyorum ben, o küçük kızlar büyüdü serpildi ben de koca hatun oldum. Hala her dışarı çıktığımda “pelin abla pelin abla” diye seslenirler bana, “pelin abla çok şıksın, pelin abla saçın çok güzel olmuş, pelin abla gitarın ne renk?” hala seviyorlar pelin ablalarını…



Asıl konuya gelemedim bir türlü şimdi fark ettim, bu yazıyı yazmamın sebebiyse dün birkaç sokak ötede yürürken gördüğüm misket oynayan çocuklardı. Bi mutlu oldum bi heyecanlandım, az kalsın bozuyordum misketlerini de hopladım son anda çıktım dalgınlıktan. Dedim “çocukluk ölmemiş”. Çünkü bakıyoruz şöyle bir şu anki çocuklara, yaptıklarına, bildikleri oyunlara, bilgisayar odak noktaları olmuş. Oyuncakları sadece bebeklik aşamasında kullanır olmuşlar. Robotlaşmışlar. Artık mahallemize dönen salıncak arabası gelmiyor, macuncu amca da gelmiyor. En çok ilgi gören şeyse tabiî ki futbol. Onun dışında çocuklar çocuk gibi değiller. Hani “büyümüş de küçülmüş.” lafı vardır ya ben nefret ediyorum o cümleden. Ne gerek var yani, çocuk gibi davran sen zaten büyüyünce istesen de istemesen de hayatın sorumluluğu altına gireceksin, acele etme büyümek için. Neyse bu yazıyı hiçbir çocuk okumayacağı için ben sadece içimi rahatlatmış oldum sanırım.




Şimdi soruyorum.Çocukluk öldü mü sizce de?







8 Nisan 2010 Perşembe

Pozitif tv'nin yeni projesi Men E Men yayında!!


Pozitif tv'nin yeni projesi men-e-men uzun uğraşlar ve çabalar sonucu izleyicilerle buluştu.Bu projede, "yarar holding" bünyesindeki bir call center'da çalışan iki yakın arkadaşın yaşadıkları anlatılıyor. Murat Karakaş ve Genco Çağlar'ın oynadığı Men-e-Men'de yönetmenliği Özge Bürkev, senaristliği Aslı Aker ve Genco Çağlar, kurguyu bendeniz Pelin İpçioğlu ve müziği de Zardanadam üstlenmiş bulunuyor. İnternet televizyoncuğunun yeni yeni filizlenmekte olduğu şu dönemde pozitif tv çok fazla örneğini göremeyeceğimiz bu çalışmasıyla sizlerin ilgisini ve desteğini bekliyor. Hızlı bir başlangıç yaparak 3 bölüm birden yayınlanan men-e-men'i aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz.

www.pozitiftv.com

Men e men'in facebook hayran sayfası;

www.facebook.com/pages/Menemen/105834612787966?ref=ts

Feedfriend sayfası ;

http://friendfeed.com/menementv


İlginiz ve desteğiniz için şimdiden teşekkürler....
:)