21 Kasım 2010 Pazar

Uykusuzluk Sarhoşu

-Telefonun başında çaresiz bekliyorum, bekliyorum ama, çalmayacak biliyorum-


Gözlerim yanıyor çok fena. Üç buçuk saatlik uykuyla duruyorum inanır mısınız. Dün gece gecikmeli olarak doğum günümü kutladık, ama tek nedeni o değil tabi.

Ne giysem falan diye düşünürken bir yandan da gelecek olan hatun arkadaşlarıma “topuklu giyin!!!” şeklinde uyarıda bulunuyorum. Ne alakaysa ortamda tek topuklu giyen hatun olmayı sevmiyorum, ben kokoş olacaksam herkes kokoş olsun(dikkat yazar topuklu giymeyi kokoşluk sanıyor). Hazırlık sürecinde bir telefon geliyor ‘Kanal Bıdıbıdı’dan, ertesi gün(yani Pazar) sabah 10da görüşmeye gelin diyor telefondaki kadın. Tamam diyorum ve kapatıyorum telefonu. Tamam da kanal Çamlıca’da, ben Koca Mustafa Paşa’dayım. Dıdısının dıdısı yani…











(Evet fotoğraftaki arkası dönük ve flu olmayan gizemli ve bir o kadar da coşkun kadın benim)


Neyse diyorum ‘fazla kudurmam bu gece napalım..’, sonra da “birkaç saat sonra deliler gibi dans ederkenki görüntülerimi hayal edebiliyorum” diyorum. Velhasıl öyle de oluyor. Bir kere dansa kalkmışsam kayışlarım kopmuş oluyor çünkü, şarkı bittiğinde oturuyorum ama diğeri girdiğinde tekrar ortaya zıplıyorum. Ayaklar topuklulardan kopuyor, çorap sandalyeye takılıp kaçıyor, tecavüze uğramış hatun görüntüsüyle dansa devam ediyorum. Bitmek bilmeyen bir enerjiyle, yıllardır dışarı çıkması yasak olan ergen genç kızlar gibi coştukça coşuyorum. Birkaç saat sonra uyanıp iş görüşmesine gidecek olmam gerektiği umrumda olmuyor o anlarda.

Bir insan, neden tren istasyonunda tren beklerken, “bloguma bunları yazmam lazım işim bitse de eve gidip yazımı yazsam” şeklinde düşünür ki?

Sabah uykuyla yaşanan bir savaş sonrası kazanıp hazırlanıyorum, önce trene sonra vapura sonra da minibüse biniyorum. Ve tüm yol bilmemelere falan rağmen tam saatinde kanalda oluyorum. Ne acıdır ki görüşeceğim hatun kanalda olmuyor. Pazar günü kanalda kimse olmadığından, güvenlik içeri de almıyor. Yol iz bilmediğin yerde bir yer bulup sığınıyorum. “Vay arkadaş” diyorum, boşuna telaş yapmışım. Hatunla görüşüyorum, anlaşıyorum, “akşam arıcam seni” diyor ve diğer kanala geçmek üzere yola çıkıyorum. Kanallardan kanallara koşuyorum adeta. Programımız başlamadan yetişiyorum oraya da, dakikliğime kendim şaşırıyorum. Yayın bitiyor, hurra kayseri mantısı yemeğe. Sevgili sunucumuz Tolga'dan sonra diğer sunucumuz Merve de çay ve tatlılarımızı ısmarlıyor, keyifler gıcırrrr.

Sonra Tuba’yla Ara’ya gidip çay/kahve/sohbet keyfi yapıyoruz. Sonra götümüz donuyor kalkıyoruz.

Bu arada hatun beni aramadı, ne oldu neden aramadı bilmiyorum ama telefonun başında çaresiz bekliyorum. Aslında arasa yarın sekiz buçukta kanalda olmak zorunda olucam, yarın arasın, ertesi gün gideyim, bir gün uyuyayım be.

Not: Çok şeker hediyeler aldım. Buradan da teşekkür edeyim o zaman; teşekkürler :)