28 Ekim 2009 Çarşamba

Festival filmlerinin damaktaki tadı....

Benim kişisel bir takıntım ya da arızam mı yoksa genel bir hismidir bu emin değilim.Ama bir film festivalinde izlediğim filmin tadını hiçbir şekilde alamıyorum. Sabahları devasa bir kuyruğa girmek, bir dünya bilet almak..o eziyeti çekmek bile haz veriyor adama. Şimdi bunu okurken "manyak mısın nesin?" diyenler çok olacaktır eminim. Doğruluk payı da olabilir aslında ehhe. Festival filmlerini başka bir yerde izleyemiyorum bile o derece bir takıntı bu. Mesela geçen seneki ist. film festivalinde "palermo'da yüzleşme" adlı filmi izlemek istemiştim ama bilet bulamamıştım. İnanır mısınız film vizyona girdi hatta nete bile düştü ama ben izlemedim. İlginç bir inat kabul ediyorum.Festival filmlerine doyamıyorum bir kere. Haftanın her günü, günde ikişer film izleme temposundan sonra festival bittiğinde boşluğa düşüyorsun. Normal sinemalar kesmiyor seni. O sinema biletleri bile itici geliyor adama. İşte öyle enteresan bir his bu...O yüzden festivalleri kaçırmayın diyorum. Her sene takip edin gidebildiğiniz kadar çok filme gidin.
Bu arada geçen gün "nefes" e gittim. Tavsiye ederim arkadaşlar, eli kanlı teröristleri kahraman gibi karşılayan meclisteki o insan(!)lara inat, tavizler vere vere şehitlerimizin kemiklerini sızlatan iktidara inat dolduralım salonları...Şu ülkenin koyunları olarak beynimizdeki çipleri bloke edip biraz tepkimizi ortaya koyalım.
Neyse konu nerden nereye geldi..daha sonra bununla ilgili bir yazı yazıcam elbet.


Heh ne diyorduk; yaşasın film festivalleri!!
:)


Yazarın tavsiyesi: Filmekiminde izlemiş olduğum filmlerden; 9, polytechnique, dönüşüm adlı filmleri izlemenizi tavsiye ederken vizyona da girecek olan "kan arzusu" adlı filmi kesinlikle izlememenizi öneririm.

Hepimiz Okan Bayülgen'iz !!


Çok yönlü bir adam Okan Bayülgen...Bunu gözümüzün içine sokuyor zaten sağolsun, kabul ettik artık. O'nu programcı olarak tanıdık daha sonra da sinema filmlerinde gördük. Aklını kullandı, kendini geliştirdi, çevre edindi ve tepeye çıkması da zor olmadı. Zor olmadı derken şu güne gelmesindeki emeklerini görmezden gelmiyorum tabi. Hoş bir ses tonuna sahip olan Okan Bayülgen reklamlar olsun sinema filmleri olsun bir çok seslendirme işlerinde de bulundu ve devam da ediyor.Fotoğrafçılıkla da ilgilenen Okan, reklam yönetmenliği de yapmış bulunuyor.Yetenekli adam vesselam...onun yerinde olmak isteyen birçok insan vardır eminim. Kendisi karakteri ve entellektüel tarzıyla birçok kadın tarafından seksi ve karizmatik bulunuyor malum. Neyse bu kısımlar beni pek ilgilendirmiyor ama...Ama şöyle bir gerçek var. Bu kadar çok göz önünde bulunan ve hayatımızın her yerinde karşımıza çıkan bu adamın yüzü eskimedi mi sizce? Şu zamanlar oynamış olduğu "kanal(i)zasyon" adlı sinema filmi var mesela, tv'de göremeyeceğimiz şeyleri vaadediyormuş bizlere. Malum kendisinin medyaya ve basına olan -ki bence haklı- tepkisi zaten ortadaydı. Bu bakımdan isabetli bir proje olmuş onun adına. Ki yine de filmi izlemeyi düşünmüyorum. Fragman dediğimiz şey filmin en çekici sahnelerinin paketlenip sunulmuş halidir çünkü...Bana pek tad vermedi, birkaç bayat espriyle koca filmin ayakta tutulmaya çalışılması anlamsız bir çaba benim nezlimde..Yine de emeğe saygı diyoruz. Ne diyorduk..yüzü eskimedi mi artık sizce de Okan'ın ? Hafta'nın 3 günü program yapıyor artık...Eskiden tek programda sunduklarını açmış saçmış 3 güne yaymış. Hepsini de izledim aslında.Ama 2 haftadan sonra baymaya başladı. Ruhum sıkılıyordu resmen. Programının olmadığı günlerde bile reklamlarda onu görüyordum, onun oynamadığı reklamlardaysa sesini duyuyordum.Dışarı çıkıyordum bilboardlarda filminin afişleri ardarda...Aman allahım !!!! Yoksa yavaş yavaş Okan Bayülgen mi oluyordum ben....Domestos reklamındaki sesi kulaklarımda çınlıyordu...Okan'ın programı, Okan'ın sesi, Okan'ın çektiği fotoğrafları, Okan'ın filmi, Okan'ın çocuğu, Okan'ın çocuğunun ismi Okan'ın motoru, Okan'ın ikinci motoru............!!!!!!!

Eskiden pek sevdiğim adam için "sıkıldım artık bu adamdan yaa" derken buldum kendimi.
O biirrr kültür adamı o birrr sosyal sorumluluk adamııı o birrrr esprili o birrrr televizyon çocuğu....
O birrr aile babası...
Yeter.
Biraz uzak kalsan keşke, biraz şu televizyonu, sinemayı herneyse rahat bıraksan inzivaya çekilsen....güzel olmaz mı? Hani biraz özlesek seni? Hıı?
Şu "Türkiye'nin entellektüel adamı" ceketini az biraz çıkar yükünden, anladık başarılısın, duyarlısın, her şey hakkında bir bilgin bir yorumun var, "cool" sun. Ama fazla ortalıklardasın.
Seni görmekten SIKILDIM.

20 Ekim 2009 Salı

Bayaa kalabalık bir bloğa sahibim sanırım.Tweet box'ımla daha da şenlendi kendileri.Obareeyy.

Eğer...

O’nu hatırladıkça başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz...
Ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla O hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz... ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin...
O’nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, O’nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain...
sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, O’ndan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa,
ve O, her durduğunuz yerde duruyor, her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp, hüzünlendikçe ağlıyorsa...
dünyanın en güzel yeri O’nun yaşadığı yer, en güzel kokusu bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...
hayat O’nunla güzel ve onsuz müptezelse...
elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü, O’nun yüzü pembeyse,
kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar...
her şiirde anlatılan O’ysa... her filmin kahramanı O... her roman O’ndan söz ediyor, her çiçek O’nu açıyorsa...
bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa,
iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa...
iştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...
eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire O’nu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın O olduğunu adınız gibi biliyorsanız...
mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona O diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi O’na yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke O anlatsa" diye iç geçiriyorsanız...
kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...
özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu...
hem kimseler duymasın, hem cümlealem bilsin istiyorsanız...
O’nsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse...
ayrılık ölüme, vuslat sehere denkse...
gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de;
bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep O’nun yüzü suyu hürmetine...
uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa...
dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa,
nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız...
kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim...
gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı, bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...
Her gidişte ayaklarınız "Geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız, sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla...
...o halde bugün sizin gününüz!..
"Çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz.

CAN DÜNDAR

Ve şiiri o'nun ağzından dinlemek isteyenler için.

Sevdiğim adam'a gitsin....