8 Ocak 2008 Salı

ağlamayı sevmem ben...

"ağlamayı sevmem ben,kendimi pek üzmem,şarkılarla mutluluğu yaşarım ben..."

/
takıldım kaldım bu şarkıya sanki,bir sürü olumsuzluklara rağmen şarkılara eşlik edebilmek içimde birazda olsa umut olduğunu mu gösterir??bilmiyorum...yalnızlıktan hayıflananan ben bu sefer yalnız kalamadığım için melankoli yapıyorum.biri için endişelenirken öteki dertler baş gösteriyor sanki."yanındayım,seninleyim" gibi şablon nasihatlar neye yarar ki?ben kendime destek veremedikten sonra???birilerini üzmemek içinmi bu kadar çırpınıyorum ben??yuttuğum sular yakında nefesimi keserse ya??o zaman kim destek olacak bana??bencillik yapıp kendimi mi dinlemeliyim bir süre???bu bencillik mi?sürekli yön değiştiren bir dalganın içerisinde ne için,kim veya kimler için kulaç atıyorum???herşeyi boşvermek ve akıntıya kaptırmak mıdır doğru olan?yoksa dalgaların üstüne üstüne kulaç atmak mı??yada çıkarıp can simidimi başkalarına takmak mı???bu kadar soru işareti arasında mantıklı olanı yapabilmem ne kadar muhtemel?

şarkıdaki gibi ağlamayı sevmem...ben bana kendim için lazımım...belirsizlikle beraber umarım yeni dalgalarla başedebilirim...

5 Ocak 2008 Cumartesi

Kaçış ve Kovalayış

Acımasız olmak bazen ne kadar zevk veriyor insana.Birilerinin üzülme sebebi olmak nasılda egomuzu şişiriyor.Nasılda bir anda zalimleşip,vurdumduymaz olabiliyoruz.Sanırım bunun bir sürü nedeni var.İnsan kendini özel hissettiğinde, sevildiğini bildiğinde, bunu nasıl kullanacağını iyi biliyor sanırım.Kalp kırarak,umursamayarak…Neden hep böyle olur ki??Neden “kaçan kovalanır” derler. Sevmeyi becerebilmiş insanlar neden kovalamak zorunda kalıp bunun yükü altında,kendi büyük sevgilerinin altına ezilirler?Nasıl bir adalettir bu?Neden sevgilerin değerini bilmeyenler çekici gelir insana?
İnsanlığın doğasında var sanırım bu kaçış ve kovalayışlar.Bunu yazarken ben ne yapıyorum sanki?Kıymetini biliyor muyum bana değer verenlerin??Kaçıyor muyum birilerinden???
İşte böyle,sevilince karşısındakine acımayanlar,yalnızlıklarında kendilerine acır duruma geliyorlar.En azından kıymet bilmeli insan…Milyarlarca insan arasında kendisini özel hissettiren insana biraz saygı duymalı…
Saygı duyuyorum sevmeyi bilen sizlere…

Mars

Pencereden esen serin rüzgar hafif dokunuşlarınla gıdıklamıştı ayaklarımı üşütmekle beraber.Ben yine aynı şeyi yapıyor,düşünüyordum.köşeme çekilmiş farkına vardığım imkansızlıkların inkarında direniyordum.hayat mars etmişti sanırım yıllar sonra beni.ve şimdi düşüncelerimi koltuğumun altına alıp gitmem gerekiyordu sanırım.sanırım….hep sanılarla geçmedi mi sanki hayatım?ne uğruna mücadele ettim ki ben? Düşündüklerim ,yaptıklarım,yapacaklarım,yapmadıklarım,savunduklarım bir günde olsa yanımda oldular mı?hayır hayır hep mücadele veren ben olmayacağım.herkesin yaptığı aynı şey değil mi pes etmek?ama artık “herkez” lerle yaşamayacağım hatta yaşamayacağım.istiyorum ki artık yoruldum ve gidiyorum demeyi...mücadelelerle yaşlanmayacağım…benden bu kadar belki ama ardımda ne düşüncelerimi ne savunduklarımı ne sevgilerimi hiçbir şeyi bırakmayaca-ğım hepsini benle götüreceğim.televizyonun üstündeki yeni bileylettiğim makası elime aldım …daha kesin ve keskin vuruşlar için idealdi.yaşadıklarım ve yaşatanlar sayesinde hayatımla beraber gözümde kararmıştı zaten.hafifçe yaklaşıp aniden esip geçtim bileklerimden….soğuk bileklerimden akan sıcacık ve yoğun kanım içimi ısıttı ve yaşamanın ne kadar zevk içinde acı olduğunu hatırlattı sanki hiç aklımda yokmuş gibi.yere bıraktım kendimi hızla akan kanımı izlerken düşündüm insanları,hayatın iniş çıkışlarını…ama gözümün önünden geçirmedim hayatımı…hatırlanması gereken güzel şeyler yoktu çünkü.belki bu yüzden şuan bu halde tek bir gözyaşı bile dökemeden ölümümü izliyorum.tanıdık bir baş dönmesi belirdi sonra bünyemde,sanırım yaklaşıyordu Azrail,bir an düşündüm üzüldüm anneme,yaşasaydı ve görseydi şu halimi ne kadar üzülürdü kimbilir...iyi ki ölmüş dedim içimden ve bekle geliyorum dedim…kapadım gözlerimi ve artık belirsizleşmeye başlıyordu her şey,sanırım ve yine sanırım bu son yolculuktu,hayallerim yitip gitmiş umutlarım,beklentilerim ve hayal kırıklığımla gidiyorum son defa…ve hayat bu kez son defa hoşça kal…

Küçük Tırtıl



Küçücük,yeşil ve sevimliydi.dalların yaprakların arasında gezinirdi sessizce,yavaşça ve tek başına.küçük burukluklar vardı üzerinde.dokunsan ağlayacaktı sanki.ağlayabilme lüksü olsaydı tabi.düşünüyordu yarınını bugününü ve 1-2 günlük geçmişini sanki…sahi..düşünebilir miydi bir tırtıl?üzülebilir miydi yarınına?sanmıyorum,ama bence düşünmeliydi.yakında bir kozaya yatacak ve birkaç gün sonra eşsiz güzellikte bir kelebek olacaktı…hayatın,doğanın döngüsü için gelip gidecekti belki.o güzelliği sadece 3gün sürecek ve ardından diğer böceklere yem olacaktı güzel kanatları.şimdi düşünüyorum da iyi ki düşünemiyorsun güzel tırtılcık.iyi ki hayatın ne kadar gelip geçici ne kadar hızlı süregeldiğinin fakında değilsin.yoksa o küçük siyah gözlerin dolu dolu olsaydı,benim yaptığım gibi melankoliye kaptırsaydın kendini o kadar güzel olur muydu kanatların?