27 Eylül 2008 Cumartesi

Hayko Cepkin ve Kösele Ayakkabıları?!?


Şimdi diyeceksiniz; "sanane kardeşim Hayko'nun ayakkabısından falan!". Hayko Cepkin denilen şahsın hayranı değilim, birkaç şarkısını severim, iki kere canlı izleme fırsatı bulmuştum vs vs.

Neyse konumuza gelelim, bir kanalda staj yapan arkadaşlarımdan duydum bunu, Harun Tekin ve Pelin Batu'nun konuğu olarak gelmiş o gün kanala ve programa kendisi.Hayranıdır bunu anlatan arkadaşım da üstelik.Büyük bir hayal kırıklığı içerisinde Hayko'nun giydiklerinden bahsetti; yeşil tişört, buz mavisi bir kot ve siyah sivri burun kösele ayakabılar. Kendisinin sahnede "ööarrrghhhhh hoşgeldiinööööazzzzz" deyişine şahit olan, ilginç giyim tarzı, çılgın ışık şovları, kan ve çamur banyolarını kocaman gözlerle izleyen insanlar için bu şok edici bir görünüş tabi ki.Ben pek şaşırmadım aslında, o hayran olduğumuz hollywood yıldızlarının günlük hallerini görmüyor muyuz allahaşkına??!!

Ama bu biraz daha farklı aslında, çünkü Hayko sokakta değil.Bir televizyon programında ve muhtemelen kendisini izledi hayran kitlesi.Onu izlerken ki yüz ifadelerini merak ediyorum şahsen eheh.Herşeyi anladım sevgili Hayko, ama o kösele sivri burun ayakkabılar beni bile şaşırttı açıkçası.Belki de kösele ayakkabıya-hele sivri burun olanlarına- olan nefretimin de bu şaşkınlıkta rolü vardır.Aranızda "aa şuna bak, pis şekilci!" diyenler olucak eminim.Ama bence asıl şekilci Hayko Cepkin'in ta kendisidir.Yani bazılarının sandığı gibi rock'n roll hayatı yaşamıyor kimse, Türkiye'de zor be:) Neyse bu kadar işte.Hayat sahnedeki kadar parıltılı olmuyor gördüğünüz üzre, ışıklar kapanıyor, müzikler susuyor, köseleler ortaya çıkıyor,bütün o süslü imaj
bertaraf ediliyor:)

Anket olaylarına girdim.

Artık ara sıra anket sunucam sizlere, hazırlamak benden, cevaplamak sizden;)

19 Eylül 2008 Cuma

Kayda-değmez Karakterler ve Ziyanlıkları

Bir insanın değeri kesirle ifade edilecek olsa; pay insanın kişiliğini
gösterir, payda ise kendini ne zannettiğini. Payda büyüdükçe kesrin değeri
küçülür.
Tolstoy

Yazıma bu alıntıyla başlamak istedim, aslında başka birşey yazmasam da olurdu, ama kendimden cümlelerle desteklemek isterim bu anlamlı alıntıyı. İnsanoğlunun sürekli, düşünen ve sürekli öğrenen bir canlı olduğunu hepimiz biliyoruz.Öğrenme, kişiliği geliştirme süreci biz ölene kadar devam eder. Bunun dışında kendi değer yargılarımız vardır, kendi sıfatlarımız, bize anlamlı gelen şeyler, güzel bulduklarımız...bunların hepsi insandan insana, karakterden karaktere göre değişen şeylerdir.

Benim siyah rengi sevmem, beyaz rengi sevenlerin zevksiz olduğunu göstermez.Ve ben bunu iddia edemem.Basit laf vardır ya; "zevkler ve renkler tartışılmaz." diye, işte aynen öyle.

Ama günümüzde şöyle bir alışkanlık sözkonusu; "benim beğendiğimi beğenmeyen zevksizdir, benim düşüncelerimi benimsemeyen beyinsizdir."
Fakat ne yazıktır ki bu kişinin gelişmemiş kişiliğinden doğar, insanların düşündüklerine, inandıklarına, beğenilerine, söylediklerine saygı duymayan ham kişiliklerdir bu zatlar.Saygı duyma erdeminden bir haber, sadece başkalarına değil, aslında kendisine de saygısız kişiliklerdir...
Üstelik patavatsızlardır da, düştükleri gafletin farkında olmayıp, pervasızca dalga geçerler karşılarındaki insanlarla, kendi zavallılıklarını görmeyip. karşısındakinin görüşlerini hiçe sayıp, eleştiri değil adeta saldırı zırhlarına bürünürler.Belki de aynı seviyesizlikte bir de karşılık beklerler.Bu tip insanlara söylenecek basit bir cümle vardır aslında; "beni eleştireceğine, kendini geliştir!"
Kullanmanızı tavsiye ederim, belki birşeyler dankk! eder belli mi olur:)Kendi çiğ karakterlerini pişirmeye çalışmayıp, başkalarını küçümseme çabaları sadece trajikomik bir davranıştır.Gülersin ama aslında acıyorsundur ister istemez.


Görüyorum etrafta böyle insanlar, gülüyorum bende.:)
Ve yine güzel bir alıntıyla da yazıma son veriyorum.

"Şevkat-ü merhamette güneş gibi ol,
Kusurları örtmede gece gibi ol,
Sehavet-ü cömertlikte deniz gibi ol,
Hiddet-ü asabiyette ölü gibi ol,
Tevazu ve mahviyette toprak gibi ol,
`Ya olduğun gibi görün,
Ya göründüğün gibi ol`."
Mevlana

4 Eylül 2008 Perşembe

-iyi gün dostları-

"Nasılsın?" sorusuna "iyiyim,sen?" diye cevap almaya alışmış insanların işine gelmiyor diğer cevapları duymak.Hep mutlu ve sorunsuz olmanı bekliyor bazı "tür" insanlar.Mutlu, neşeli, sağlıklı olduğunda her zaman yanında olduklarını görürsün,ama sıkıntılarını 5 dakika dinlemeye katlanamaz böyle tipler,bir şekilde kıvırıp olay mahallinden hızla uzaklaşıverirler,sen de kalakalırsın öylece.Bunlara -iyi gün dostları- diyoruz biz kısaca.
Bu tipler hemen hemen her ortamda kolayca farkedilebilir, tanıştıktan kısa bir süre sonra "nerelerde takıldığını" sorarlar mesela, telefonunu ister ve en uygun zamanda eğlenceye çağırırlar seni,ertesi gün moralin bozuk olsa ya da hasta olsan telefonun asla çalmaz ama onlar tarafından.Çünkü arkadaşın değildir onlar.
Hızlı,kolay,basit, mide bulandırıcı, onlara göre "eğlenceli" hayatlarını görünce öyle olmadığına şükreder ve bi bakıma mutlu olursun.Heralde tek yararları da budur.
Hadi kabul edin; bencilsiniz.Anlık mutluluklar peşindesiniz ve işinize gelmediğinde anında yön değiştirebilirsiniz.
Hadi ama, zor değil.


Neyse hastayım zaten fazla yormayım kendimi.
Gerçi bundan sanane değil mi?
eki eki