29 Kasım 2008 Cumartesi

Beklentilerinizi küçültün, daha az kırılın.

Sürekli birilerinden, birşeylerden beklentiler duyarız. Aldığımız kazağın bizi sıcak tutmasını, içtiğimiz kahvenin kıvamının bizi memnun etmesini, sevgilimizin bizi aldatmamasını, ailemizin cebimizi sürekli doldurmasını, okulumuzun bize iyi bir eğitim vermesini, çalıştığımız şirketin bize iyi maaş vermesini, kedimizin akıllı olmasını ve etrafa pislememesini.....diye sonsuza kadar gider bu böyle.

Temel beklentiler dışında bazen aşarız kendimizi, gece yattığımızda kurduğumuz hayallere kaptırmışızdır belki de kendimizi...Olamayacak beklentiler içine gireriz. Kafamızda bunun planını kurar kurar mutlu oluruz. Dikkat dikkat hayal kurmaktan bahsetmiyorum -ki hayal kurmak konusunda benden aşmışı yoktur- benim bahsettiğim hayalin ötesine, başka bir boyuta geçmek, beklentiler dünyasına dalmaktır. Varoş bir cümle olacak belki ama ciğeri beş para etmeyen adamdan akıllı uslu bir sevgili olmasını beklemek, derslere girmediğin halde okul ortalamasının yüksek olmasını beklemek, durumu orta halli olan aileden onları aşacak vaadlerde bulunmak, disiplinsinsizce davranıyorken işyerinden terfi beklemek...
gibi gibi.

Beklentileriniz ne kadar yüksek olursa, hayal kırıklarınız da aynı doğrultuda büyür.
Beklentilerinizi küçültün, daha az kırılın.

Ha şu üstteki iki cümleyi başka tarafından anlayacaklar için söylüyorum beklentilerinizi küçültün derken "hayattan hiçbirşey beklemeyin, uğraşmayın, çabalamayın, nasılsa hepsi hüsranla sonlanacak koyverin gitsin." demiyorum hea. Ergenliği aştık sanırım hepimiz. Sadece çapınızı bilin, çapınızı genişletmenin sadece sizin elinizde olduğunu unutmayın diyorum. Bir de sizin elinizde olmayan şeyler vardır; insanları değiştirmek, geliştirmek. Yani insanlar üzerindeki beklentileriniz daima minimum seviyede olmalıdır. Çünkü hepimiz biliyoruz ki dünya değişti, insanlar bencilleşti, anlık hazlar doğrultusunda gelişti arkadaşlıklar ve sığlaştı. Bu konuda beklentilerinizin hüsranla sonuçlanması muhtemel. İlişkiler karşılıklı çıkar alış-verişine döndü.
Kankam hesabımı öder, sevgilim cinsel ihtiyaçlarımı karşılar, sınıf arkadaşım notlarını benle paylaşır, mahalle arkadaşım benim için kavgaya karışır....şeklinde. Neyse bu konuyu önceki yazılarımda işlemiştim, geçiyoruz.

Sadece ama sadece kendinizden yüksek beklentileriniz olsun, buna bir çeşit kendi kendine gaz verme biçimi de diyebiliriz. Kendimizle ilgili beklentilerimizin çıtası yükseldikçe, kendimize olan inancımız güçlenir, yapabileceklerimizin ve aslında kumandanın kendi elimizde olduğunu anlarız. Onu nasıl kullanacağımızı öğrenmeye, kendimizi keşvetmeye başlarız.

Yolunuz da açık olsun farınız da.

27 Kasım 2008 Perşembe

GEN

Çoğu evde anneler tarafından söylenen bir cümledir bu "babası kılıklı".
Ama nedense bütün kötü özellikler babadan alınmıştır, iyi birşey yaptığında falan
"heh aynı ben" diyerek şahıslarına münhasır mütevazılıklarını gösterirler.
Babası kılıklı genelde en kibar halidir, onun dışında "genlerini sikiyim senin,
gavurun/domuzun dölü, babasının modeli" şeklinde de söylemler vardır.Hayır boku babama
attın anladım da bunda benim suçum nedir? Siz çiftleşmişsiniz sonunda benim
gibi biri iyi kötü çıkmış ortaya. Sizin içgüdüsel davranışlarınızın "dırdırlarını" neden ben çekiyorum?
Bana kimse sormadı bu boktan dünyaya gelmek ister miydin diye. Ha sorsalardı "bir arkadaşa
bakıp çıkıcam" diyerekten göz atmak isterdim belki şööyle, ama öyle bir seçeneğim olamayacağına göre
doğmamış olurdum hiç.Ay neyse ne saçmalıyorum ben.
İşin özü prezervatif kullanın abicim.

26 Kasım 2008 Çarşamba

ıssız adam ve hatırlattığı hissizlikler. . .


çok konuşuldu, çok beğenildi, çok ağlattı insanları...
gittim ben de...
izledim...
ağladım...bolca hem de.

ağlarken neden ağladığımı düşündüm.
sadece hikayeye, karakterlere ağlıyordum diğer insanların aksine.
diğerleri, filmde kendi geçmişleri, eski ve belki de istemeden yaşamak zorunda kaldıkları
ayrılıkları hatırladılar ve ağladılar...
kimbilir vardır belki benim gibiler de...
benim gibi duyguları sönük, geçmişini ve geçmişindekileri zerre kadar özlemeyen
duygusuz gözyaşı döken...
sıcacık gözyaşlarının ardında buz gibi bir kalp barındıran.

keşke içine kalbimin atıp buzlarını çözdürebileceğim bir mikrodalga fırın olsaydı...
tekrar sızlayabilse...acı çekebilse...heyecanlansa.

ööfff hadi.
duygularımı geri istiyorum.

19 Kasım 2008 Çarşamba

şeffaf insan

Seviyorum lan eksik, kötü, zayıf yönlerini açıkça ve içtenlikle ortaya döken insanları...

..kendini kötüleyerek "aslında ben çok şeffafım" imajı çizmeye çalışan insanlardan bahsetmiyorum tabi.

Ne bileyim iyi, övünülecek, güzel noktalara değinmek kolaydır, ama tepkilere, yorumlara, bakış açılarına kulak asmayıp "ben buyum" diyen, önden baktığınızda arkasını görebileceğiniz insanların az olduğunu düşününce, öpüp, sarıp sarmalayasım geliyor bu tür insanları. Endişe etmiyorsunuz onları dinlerken, onlarla paylaşırken çünkü. . . arkalarında yalanlar, tezgahlar, hayal kırıklığı yaratacak silahlar saklamıyorlar çünkü.Muahh lan.

yarım elma gönül alma...

18 Kasım 2008 Salı

KÖSTEK

Anlamadığım, üzerinde çok düşündüğüm ama yine anlayamamaya devam ettiğim bir konuya değineneceğim bugün.

Hayatımızdan eksik olmayan köstek'ler. Bizi hep olumsuz eleştirileri, karamsar tahminleri ile olumsuzlaştırmaya meyilli zatlar.
Fikrini merak ettiğiniz insanlara sorarsınız gaflete düşüp...Hatta bazen sormazsınız bile, direk atlarlar.

+"Abi medya sektörünü düşünüyorum ben."
-"Oğlum manyak mısın? Medya sektörü yerlerde, aç kalırsın valla, hem sırf sürünmece, boşver bence sen."
+"Hımm."

Hemen saydırırlar vazgeçmeni, "yaa öyle mi?:/" demeni beklerler.Zayıf kişilikli, insanların fikirlerini kendikilerinden üstün tutan insanlar için yeterlidir bu.

+"Ayşe saçımı mora boyamak istiyorum, yıllardır aklımda vardı boyasam mı sence?"
-"Yaa kızım iyi güzel de çabuk akıyor öyle renkler ya, hem çok dikkat çekersin, rahatsız olursun tepkilerden falan."
+"Hımm haklısın belki de."


Sürekli köstekleyici yorumlar. Kendi fikrini karşı tarafa kabul ettirme çalışmaları.
Zayıf kişilikler dikkat, hayallerinizi, isteklerinizi, fikirlerini üç beş kişinin yorumu, endişesi, önyargısı, egosu uğruna çöpe atmayın.
Her zaman kendi istekleriniz doğrultusunda ilerleyin.
Nasihat dinlemeyin demiyorum dikkat, siz anladınız beni, umarım.
Mesela şu an benim yaptığım nasihat vermek mi emin değilim, sadece tavsiye diyebilirim.
Başkalarının fikirleri peşinde koşmak isteyenlere şimdiden geçmiş olsun.

17 Kasım 2008 Pazartesi

Aslında hep içimizdekiler...

Hayatımızda bazı insanlar vardır.
Hiç görüşmüyor, hiç konuşmuyor
hiç dertleşemiyor, hiç paylaşamıyorken duygularımızı
onlarla
Yine de onların orda bi yerde oldukları
gerçeği mutlu eder, huzur verir bize
N'olursa olsun orda kalsınlar isteriz
Belki en yakınımızdaki kişilerden çok daha fazla
kaybetmemek isteriz onları
Kopmuş gibi olsak ta onlardan, aslında kopmamışızdır,
herkesden fazla güç verir varlıkları.
Geçmişimizi, güzel anılarımızı paylaştığımız insanları çıkarmak
istemeyiz hayatımızdan.
İçimizde yaşatırız onları
Eski dostluklar, eski kan kardeşleri, evcilik oyunlarımızın, ilkokul sıralarımızın,
lisedeki kankalarımızın, çok uzakta da olsa aslında çok yakın olan tüm insanların...
yeri apayrıdır biz de hepsinin.
Hepsi ayrı bir iz bırakmıştır hafızamızda,
İz bırakanlar unutulmaz demiş sevgili grup Vega.
Unutmamak lazım o zaman,
Öldürmemek lazım içimizdeki anıları.
Tozlu sayfalara gömmemek lazım.

10 Kasım 2008 Pazartesi

Ata'ya özlem. . .

10 Kasım saat 9'u 5 geçe....Uyuyordum bugün.Duymak istemedim o sirenleri. Çok kötü oluyordum çünkü her seferinde, kanım donuyordu o sireni dinlerken...Ama yine gizleyemedim gözyaşlarımı, televizyonu açıp haberleri izlemeye koyuldum.Seni gördüm...sesini duydum, son nefesini verdiğin yatağını gördüm...Ağlıyorum Ata'm ağlıyorum senin için, erken gidişin için...ülkemin düştüğü bu berbat durum için...Hep içimde "sen olsaydın" deyişler...Görüyorum etrafımda senin fotoğrafların, herkes seni konuşuyor, herkes senin yasını tutuyor.Seni seven de sevmeyen de senin yasını tutuyor.Asıl neye ağlıyorum biliyor musun Ata'm? Seni anlamayanlara, senin miraslarını köreltmeye çalışanlara karşı hiçbirşey yapılamamasına ağlıyorum.Bu ülkenin "başına" gelenlere ağlıyorum.Ama bir yandan da seni seven insanları görünce umutlanıyorum.Seni bize unutturamayacaklarını bildiğim için içim rahat.Ama mesele seni unutmak değil, mesele senin devrimlerini koruyabilmek..gericilere prim vermemek.İşte beni korkutan ve üzen bu.Seni seviyorum, seni özlüyorum, seni anlıyorum,senin değerlerine sahip çıkıyorum, seni unutturmuyorum.
Bu millet haysiyetini, şerefini, soyunu, soyadını, özgürlüğünü, herşeyini SANA BORÇLU.
İyi varsın Ata'm, iyi ki bizimlesin, iyi ki içimizdesin.
Asla ölmeyeceksin.

6 Kasım 2008 Perşembe

KRİZ


Kriz geliyorum diyor, belki sesi uzaktan boş geliyor, önemsenmiyor, fırtınadan önceki esintiler belli ki rahatsız etmiyor, hükümetceğizi. Dolar tavan yapmış, piyasalar durgunlaşmış, halk alışverişten çekiniyor. Ama "sayın" Başbakanımız "hamdolsun" diyor. Olsun olsun.Nasılsa sen zengin ettin yedi sülaleni... Dolar yükselmiş, fazla da düşmeyecekmiş, pc ve fotoğraf makinası alma hayallerimi erteliyorum bu yüzden.(ÖTV'ye de ayrıca lanetlerimi iletiyorum.)

Medya sektörü desek yerlerde, kanallar, ajanslar işçi çıkarmanın peşinde...belli ki diğer sektörler de aynen öyle...
Yandık ki ne yandık, 3 şeye 5 kuruş verirken şimdi 9-10-15 kuruş vereceğiz. Alıştık ama halkçana böyle ezilmeye, baştakilerde ezmeye.Halbuki KDV oranları düşse ne rahatlar şu halk değil mi?Zaten verdiğimiz vergilerin nereye gittiği ortada, ya lalelere gider, ya milletvekili yakınlarına.Doldurun doldurun ceplerinizi, bu halk nereye kadar sabredecek bakalım.