8 Eylül 2011 Perşembe

SUS!


Bana sadece “sus!” dediler. Sadece susmayı dayattılar.

Haksızlıklara sesini çıkarma, “sus!, otur!”.
Oysa ben haksızlıklara tahammül edemeyecek kadar deli doluydum, gururluydum.
Sonra güldür güldür öfke kustum. Yine “sus!” dediler.

Susmadım, saldırdılar, “sus!, otur!” dediler.
Susmadım, oturmadım, saldırdılar.

Kendimi küçük bir kutunun içinde tıkılmış kıldılar.
Çığlıkları gözyaşlarında saklı, tek suçu susmamış olan.

Genzim tıkalı, gözlerim şiş, dudaklarım kocaman. Ruhum sıkışıyor.

Saçlarım ıslak, başımın ağrısına ağrı katıyor.

Mutsuz biri oldum ben, umutsuz, isteksiz.

Susturulamamış, bastırılamamış isyanlarımın yenik kahramanı.

6 Ağustos 2011 Cumartesi

aaaa senin sevgilin yok muuuu?????


Uzun zamandır bloğumla ilgilenmemenin utancı ve özlemi içerisinde olduğumu bildirmek istiyorum öncelikle.

Böyle tam boşluklar içerisindeyken bir de üstüne endişeler eklenince hoş geldin şehr-i depresyon!

Tam bir abazan gibi davranıyorum yazacakken vazgeçiyorum. Şirketin temizlikçisinden, akrabalara, sevgililerimin erkek arkadaşlarına kadar herkes biliyor sevgilim olmadığını. Bunu bile bile beni her görüşlerinde “ee aşk hayatın nasıl kehh kehh” demeyi de unutmuyorlar ama. Ulan biri mi işe yaramaz yahu, artık haykırıyorum bir işe yarayın, kurtarın beni bu ıssız kadınlık müessesesinden! Ama yok, herkesin keyfi tıkırında gidiyor.

“şşiştt bana kız ayarlasana” diyen kankiler neden sen yalnızken ortalıklarda gözükmez. Yokk her şey tek taraflı dimi? Götümü yiyin lan.

Eski sevgilinin yenilikten çıkmış, yıllanmış sevgilisine bakmayı bile bırakıyorsun bir süreden sonra, hayır zaten güzel falan değil de, o bile oyalayamıyor artık seni.

Şimdi bir de öyle bir şirketteyim ki anam sanırsın kadınlar matinesi. Yemin ederim televizyon sektörünü kadınlar ele geçirmiş diyebiliriz. Erkek vücudunda olanlar da gay! İç-dış erkek olanlar da yavşak. Her gördüğü kızla gırgır şamata, cıvıklıklar… Hani diyorsun şu kocaman dünyada hiç mi düzgün adam çıkmaz insanın karşısına “heh evlenip çocuk doğuracağım adam bu” diyebileceğin. Yok şekerim yok.

Uzun süreli yalnızlıkların şöyle bir dezavantajı var, Kibariye’nin annesi bile olsan daha bir seçici oluyorsun herkese bir kulp takmalar, armudun sapı üzümün çöpü falan haspam. Bir zaman sonra takılan kulplar gerçek mi yoksa yalnızlıktan sıyırmış beynin uydurmaları mı ayırt edemiyorsun.

Yalnız ben de şöyle bir şey var ki bu beni gerçek bir abazandan ayıran tek fark: etrafıma bakmıyorum, beğendiğim karşı cinsi gözlerimle kuşbaşı yapmıyorum hatta yürürken kafamda hayali bir at gözlüğü varmışçasına görmüyorum. Yanımdan Mehmet Günsür geçse ruhum duymaz. Ya da diyelim biri geldi yanıma espri falan yapıyor, ben hemen flört moduna geçmemek için –ama istemsizce- olay yerinden uzaklaşıyorum. Yani bir delikanlı gelse yazsa ben direk kaçışıcam. Kaçışmak benim tarzım. İyice içime gömüldüm, köyden şehre inmiş Kezbanlara döndüm. Zaten bir ilişkiye başlasam –ki bu zor- nasıl davranacağımı bilmiyorum sanırım. İlişkilere dair deneyimlerim ve bildiklerim sıfırlandı adeta. Liseli ergen triplerine girip ilişkiyi sıçıp batırabilme ihtimalim de var yani. Bisiklete binmek gibi olmasa öpüşmeyi bile unutmuş olabilirdim.

En yakın arkadaşlarımdan biri: “Seninle birlikte olacak erkeğin haline acıyorum şimdiden.” Bunu ne niyetle söylediği biraz muallak.

GELECEKTEKİ SEVGİLİYE MEKTUP: Her neredeysen çabuk ol lan aşkım!

17 Mayıs 2011 Salı

YOL- SU-ELEKTRİK-YALNIZLIK

HAYAT SONU BİLİNMEYEN KARANLIK BİR TÜNEL GİBİ… YALNIZLIK DA ÖYLE TABİ!
ÖYLE Kİ ZAMANLA VARLIĞINI BİLE UNUTTUĞUN…

CANIN SIKILIR, GÖZÜN HER DALDIKÇA UZAĞA, YAŞLANIR…DAMLA DAMLA…
YALNIZ OLMAMAK NEDİR Kİ HEM?
NEYE YA DA KİME SAHİP OLAN YALNIZ DEĞİLDİR??
YALNIZLIĞIN KURALLARINI, ÇERÇEVESİNİ HANİ UKALA BELİRLEMİŞTİR?

KİM BİLİR?
KİM KİMLEDİR?
KİM KİMİNLE, NEREDE, NASILDIR? NASIL SEVİŞİYORDUR? SEVİŞİRKEN YALNIZ MIDIR?
PEKİ HER SEVİŞMEYEN YALNIZ MIDIR?
YALNIZLIĞIN ÇÖZÜMÜ KALABALIKLAR MIDIR? DUDAKLAR MIDIR, YOKSA ÇATLAMIŞ KOCAMAN ELLER Mİ? YA ANNE KUCAĞI? EVDEKİ KEDİ?

YANLIZLIĞI ANLATMAYA ÇALIŞTIKÇA DİLİNİN DÖNDÜĞÜNCE… AZALIR MI Kİ? SANMAM, NEYSE.

3 Nisan 2011 Pazar

BİR AŞKKOLİĞİN İŞKOLİK OLMA HİKAYESİ


Selamlarrrr. Uzun zamandır görüşemiyorduk sanırım. Merak etmeyin yaşıyorum. Malumunuzdur işsiz güçsüz ve bu yüzden de bıkmış bir hatun olarak gezdim onca zaman. Sonra şansım döndü. Saygın ve köklü bir şirkette çalışmaya başladım. Çok gariptir ki saçmasapan şeyleri özlemeye başladım o iş yoğunluğunun içine girdikçe. Evimi, ailemi özlüyordum. Bu gece annemle uyusam diyordum. Semt pazarına çıkmayı özlüyordum. Arkadaşlarımla vakit geçirmeyi… Sonra dedim paralı ve zamansız olmak mı yoksa zamanlı ama parasız olmak mı? Açıkçası hala hangisinin daha “huzurlu” olduğuna karar verebilmiş değilim. Arkadaşlarım isyanlarda “yaşıyor musun?” deyip duruyorlar… Benimse yapacak hiçbir şeyim yok.

Çevremden uzaklaşmanın yanı sıra aşk denilen şeyden de oldukça uzaklaştığımı farkettim. Kendimi insanlara, aşka kapamışım resmen. “Kariyer yapıcam uleeen” diyerek geziniyorum ortalıkta. Bu kez pek bi afilli yalnızlık anlayacağınız…

Not: Kameramanlar çok zampara oluyorlar.

2 Şubat 2011 Çarşamba

"Toprak bu enerjiyi nasıl kaldıracak?"


Fazla duygusal bir insanım ve bu özelliğimi fazla gizleyemiyorum maalesef.
Yayındaydık..saat 9.15 gibiydi. Başka bir kanalda geçen alt bandı görünce şoke olduk. Kanım çekildi, kafa derim gerildi, ellerim buz kesti. İnanamadım. İnanmak istemedim. Sanırım redderek alışacağım hayat dolu, enerji küpü Defne Joy Foster'ın bu dünyadan gidişine...

Ölüm kimseye yakışmaz. Ama böyle neşeli, zıpır, genç, komik bir insana çok çok uzak bir şeydi ölüm. O gitti...ardında ben de dahil gözüyaşlı milyonlarca insan bıraktı. Yemin ederim psikolojim bozuldu. Yayından sonra şirkete geçerken araçta sürekli ölümü düşündüm. Heran ölebileceğimizi... Dünyanın ne kadar saçma olduğunu. Sonra kızdım Defne'ye. Hayatını kaybettiği için... Dağılmıştım bi kere. Haberi duyup üzüldükten 10 dk sonra kahkahalar atabilen insanlar görünce sinirim ve üzüntüm kat be kat arttı.
Babamı aradım sonra. Çok sever Defne'yi, hatta oy atıyordu dans yarışmasında ona...Telefonda sesi çıkmıyordu pek, hatta ona bile kızdım içten içe, beklediğim kadar üzülmedi sanmıştım. Meğer bütün gün ağlamış benim duygusal babam. Ben de ona çekmişim işte.

Halen daha inanamıyorum, halen psikolojim bozuk. Sabah hayatını kaybetti ve yarın öğlen saatinde defnedilecek Defne... Ne kadar kolay bir insanı yollamak, unutmak, hayata devam etmek. Benim içinse çok zor, devam edemiyorum, takılıp kalıyorum.
3.5 yaşındaki bebeğini düşününce daha da kötü oluyorum. Hayat çok acımasız, çok ansızın, çok unutkan...

Bize yeterince neşe verdi bu hayatta, cennettekilerinde neşe kaynağı olacağına eminim... Hoşçakal deli kız.