29 Mart 2009 Pazar

Seçim, Seçin,Seç, Seçiz, Seçsiniz, Seçler...

Seçim heyecanı her yerde.
Nasılsa aynı hoşaf beyinliler aynı isimleri üste çıkaracak.
Neyse yine de küçük umut pıtırcıkları var kalbimizde...
Birazdan gidicem oy atmaya.
Hayırlısı olsun.

28 Mart 2009 Cumartesi

aslı mı fotokopisi mi?

Bir önceki yazımın başlığından dolayı esti.
Rüya değişti, yeni rüya oldu.
Bence kötü oldu.Ne biliyim lan, oranın böyle kendine has bir gizemi vardı bence.
Böyle önünden geçerken içeri bakar, ürkerdik falan.
Şimdi n'oldu diğer binbeşyüz tane sinemayla aynı oldu. Çok lazımmış gibi.
Dün ilk kez içeri girdik falan, böyle kötü hissettim.
İki süper film olsaydı da izleseydik falan dedik içimizden.
Hohoho şaka şaka, ne bok yerlerse yesinler banane.
Sadece dünyanın global bi köy olduğunu artık resmen kabul ettim, her bok aynı.
Arz ederim.

2 süper film birden

-Aaa gözün niye mor, n'oldu?
+Yaa kapı çarptı.
-Bi siktir git ya.

aa ben herkes miyim?!?

-aman yaa herkes aynı şeyi söylüyor.
+ aa aşkolsun ben herkes miyim?
..

Bu soruya ifrit oluyorum resmen. Herkes kendini çok özel, çok farklı sanıyor. Herkes bulunmaz hint kumaşı, herkes eşsiz. Nah eşsizsin.
Üstelik bu soru karşısında ne desen kırıcı olursun. O kişiye kendisini mutlaka özel hissettirmelisin ne de olsa.
Zor be canım.Ne demek ben herkes miyim lan? Seni, Ayşeyi, Osman'ı yanyana getirince "herkes" oluyorsunuz işte.
Yormayın lan beni.

pire

Seyrek ilişki yaşayanlar buldukları ilk sevgiliyi sorgulamaya başlıyorlar.Galiba zor ulaştıkları için çok anlam yüklüyorlar ve karşılaştıkları küçük bir ayrıntı bile onları kırıyor, mutsuz ediyor.Sonra da pire için yorgan yakmakla övünüyorlar.Oysa yorganın altında ne güzel şeyler olur.

............................................................................................Otisabi

26 Mart 2009 Perşembe

ben çocukken...

İnsanın bazı özellikleri vardır çocukken de aynıdır, büyükken de aynıdır, değişmez hiç.
Bendeki yufka yüreklilik ve hiç kinci olmama durumu da aynı şekilde işte.Neyse.
Çocukluğuma döndüm nedense, aslında nedeni var iki gün önce otobüsle giderken yolda çocukluk arkadaşımı gördüm, öyle birini bekliyordu heralde köşede bir yerde. Kendisinden nefret ederdim. O ve diğer çocukluk arkadaşımın zamanında bana yaptıkları ve annesinin anneme ettiği hakaretler nedeniyle...Ama kızın önce babası, bir sene öncesine kadar da annesi ölünce içimdeki o nefret yokoldu.8 sene falan olmuştur konuşmayalı heralde. Mesela bileğimde onun vermiş olduğu mavi boncuklu bilekliği takıyor olmamda çok ilginçtir.Neyse işte, böyle onu görünce içim acıdı. Neyse bir şey demek istemiyorum daha fazla.

Küçükken demişken eskiden pazarların kurulduğu günler giyilmemiş veya az giyilmiş kıyafetlerimizi satardım küçük bir tezgah kurarak. Ticaret yapmadım demicem yani auhah.
Kazandığım paraların bir kısmını anneme verir, bir kısmını kendime saklardım. Zabıta korkusunu da bilirim anlayacağınız. Neyse ki bezden yapmış olduğum tezgahım bahçenin önünde olduğu için hemen saklanıyordum içeri. Yandaki zeytinci amcada yardım ediyordu bana. Kedilerimize de zeytin veriyordu sağolsun hep.O vermese de kediler çalıyordu zaten auaha.

Ayrıca ilkokulda altıma yapmıştım ben de, hem de kaka.Biliyorum iğrenç ama çocukluk işte...salıyorsun gidiyor.Üstelik inanmayan kız arkadaşıma önlüğün üstünden yoklamasını söylemiştim.Şaşırmıştı baya. Sıçmışım işte napiyim canım. Üstelik eve geldiğimde annemle babam kavga ediyor diye annemden yardım alamadan baya uğraşmıştım, öggh neyse ya sustum.

Son olarakta küçükken gördüğüm herşeyi isterdim ve annem %70'i için "dönüşte alırız" derdi. Nah dönüşte alırız. Yalan söylemeyi bu şekilde öğrendik işte nıhoho.

yiğit bebeyimsin

- abi ben çok kötü bişey yaptım
- n'aptın?
- ay çok kötüü
- faturayı mı yatırmadın n'aptın?
- hayır, daha kötüüü
- lan naptın söylesene
- gelirken sana şokella almıştım ama dayanamadım yedim. ay çok utanıyoruum.
- lan yürü git kendine bi sevgili bul. iyice manyağa döndün
- bi de seni çok özlediiim. bi de seni çok seviyoruuum
- levyeyi uzat
- i lev ye!(aa buna tıklanıyomuş)

şimdi bunlardan banane diyeceksin

Sürekli bir şeyler içme isteği vardır bende.Kitap okurken, pc başındayken, tv izlerken, ödev yaparken 7/24 bir şeyler içme isteği falan. Gerçi içtiğim şeylere göre işeme oranım baya az.Neyse, içmeyi en çok sevdiğim şeyler alkolsüz olarak nescafe, meyve çayları,bergamotlu çay, şeftali suyu..alkollülerde bira, tekila, martini, votka(portakalı bol) ....neden şimdi bunları anlatma gereği duydum ben de bilmiyorum lan. Çay içiyorum şu an ordan aklıma geldi. Normal çay sadece evde içiyorum ya dışarda içmem asla. Çok acı oluyor. Paşa çayı diye tabir ettiğimiz kıvamda içerim ben.Öyle işte.

Bu arada baya baya dia müdavimi oldum ben, kurabiyelerinden sonra küp gofretlerini keşvettim.2 lira falandı.
Tavsiye ederim.

13 Mart 2009 Cuma

ben size çok hayranım da...

Siz siz olun tanımadığınız kişileri toplum içinde övmeyin.Bu yazıyı yaşadığım değil ama gözlemlediğim bi olaydan yola çıkarak yazıyorum arkadaşlar. "Ay ne şeker hatun", "aman ne komik çocuk" diye düşündüğünüz kişilere bunu yansıttığınızda yerden bazen hafif bazen fena bir şekilde yükseldiklerini göreceksiniz. Bu da sizi küçük duruma düşürecek bulunduğunuz çevrede.
Misal; ortamda o hep hayran olduğunuz, tipi olsun, muhabbeti olsun, yaptıkları olsun hastası olduğunuz şahsı gördünüz.Yanına gidip öküz gibi "ay süpersin" demezssiniz tabi ki ama ortamın oluşmasını ve muhabbete girebilmeyi, ona iltifat edebilmeyi kollarsınız.Zaman geçer ve nihayet o an gelmiştir, birkaç ortak arkadaş sayesinde yanyana gelebilmişsinizdir, kişi size pas vermez, pası bırak selam bile vermez, ama sizin muhabbete girmeniz, en azından "biraz muhabbet etmiştik ama ortam çok gürültülüydü fazla konuşamadık" diyebilme imkanı yaratmanız gerekmektedir. "Merhaba, yaa senin bestelerini çok beğeniyorum ben" gibisinden bir yalakalıkla muhabbete giriş yaparsınız ve kişinin gayet soğuk bir benizle "teşekkürler" demesiyle muhabbete giriş yaptığınızla kalırsınız...Kısa sürede yanında uzaklaşır ve beğenmediğiniz arkadaş grubunun arasına katılıp dışarıdan "süper eğleniyorum" edasıyla içiniz yanıp tutuşurken geceyi sonlandırmaya çalışırsınız.

Siz siz olun, tanımadığınız kişileri toplum içinde övmeyin.İçten içe ona hayran olmaya devam edin falan.
Ya da millete hayran olmayı bırakın, hayran olunacak biri olun.
Ya da siktir edin abi ne kasıyosunuz.

11 Mart 2009 Çarşamba

Alınacaklar listesi...

İnsanların alması gereken şeyler asla bitmiyor.Hele parası yoksa.Parası olmayınca daha fazla şeye ihtiyaç duyuyor üstelik.Mesela şöyle düşündüğümde alınması gerekenler ve almak istediklerim diye iki çeşit liste var kafamda.Alınması gerekenler listesindekiler genelde almak için çok can atmadığım ama bir zaman sonra alınması zaruri olacak şeyler.Almak istediklerim listesi ise çok daha kalabalık ve pahalı bir liste. Hayyamdaydım bugün, adamlara durumu anlattım, telefon falan verdim, haber bekliyorum.Canon eos 400d ya da 450d, nikon d70 veya d80 adaylar arasında, mecbur 2. el alıcam artık.Bu arada iş bulmam lazım.Part time falan. Ayrıca Sony DCR-SR37E dijital kameraya da platoniğim bu aralar. Ama biraz kara sevda türünde bizimkisi, dağları falan delmem gerek kavuşmamız için =)


Bu arada demin kahve pişirdikten sonra en sevdiğim bardağa doldurdum ve kendisi sıcağa dayanamayıp çatladı.
Gerçekten çok üzgünüm şu an.İnsanın sevdiği şeyleri kaybetmesi çok yazık.Çok çatlamadığı sadece suyu sızdırdığı için artık kalemlik olarak kullanıcam kendisini...senle kahve içmek güzeldi sevgili bardağım...elveda.

Son olarak ta Obama'lı Garanti Bankası reklamına çok gülüyorum, başarılı gerçekten.
:D


2 Mart 2009 Pazartesi

Dobralık vs. Patavatsızlık

"Erkekler dobra kızlara bayılırlar."
"Abi Ahmet çok dobra çocuk valla."
"Ben çok dobrayımdır, herkes kaldıramaz."

Dobrayım, dobrasın, dobra, dobrayız, dobrasınız, dobralar....Hobareyy.
"Ego" kelimesi kadar revaçta bir tabir diyebiliriz "dobralık" için.
Bazı insanlar vardır gerçekten dobradırlar hani şu "için dışı bir, şeffaf insan" dediklerimizden...Kötülük gördüklerinde içlerine atmaz söylerler, anında taze taze ortaya dökerler sorunlarını.Pek şeker insanlardır benim nezlimde de.
Ama mesela bazıları vardır ki bunlar kendilerini dobra sanan şahıslardır. Misal topluluk içinden özenle seçtikleri kişiye küçük düşürücü, "dobralıklar" göstermekten çekinmezler. Son derece rahat ve pişkinlerdir. Dobrayım ayaklarına egoyu tavan yaparlar aynı cins arkadaş grubunun içinde.

Önemli formül;naylon dobralık+ dobrazede =ego patlaması (ezberleyin, sözlü yapıcam djfhsd)

Her akla geleni söylemek dobralık değil PATAVATSIZLIKTIR ey dostlar. Biliyorum bu cümleyi bir çok zaman kullanıyor ya da aklınızdan geçiriyorsunuz. Çünkü biliyoruz ki bu tür insanlar sandığımızdan da fazla.
Uğruna yazılar yazılacak kadar hem de lol.
Patavatsızlığını açıksözlülükle karıştırıp negatif elektrikleri üzerine çeken bu insanları umursamamak onlara karşı kullanılabilecek en iyi silahtır sanırım.
Bazıları da vardır patavatsızlığından haberdar değildir gayet safça yaptıkları gafları etraftan gelen tepkiler doğrultusunda en aza indirgemeye çalışırlar, genelde de başarısız olurlar çünkü bu tür patavatsızlıklar karakterin bir parçasıdır.

Açık sözlülük; dürüstlük, sinsi olmamak, içten olmaktır.
Bilinçli patavatsızlık; cahil, olgunlaşmamış, sinsi ve kötü niyetli olmaktır.
Bilinçsiz patavatsızlık; kalp kırıcı, tahammül edilebilir fakat kalıcı bir özelliktir.

Kısacası lafınızı sözünü bilin arkadaşım:p

Ayrılık çift kişiliktir...

Ayrılık çift kişiliktir.
Biri "bitti, ben gidiyorum" deyip gidemez öylece.
Gidemez işte, bitiremez kafasına göre.
Çünkü ilişki nasıl çift kişilikse ayrılıkta aynı şekilde çift kişiliktir.
Beraber gezmeyi, eğlenmeyi, aşkı paylaşmayı bilirken...
Neden ayrılığı tek kişilik zannederiz?
Biri "gidiyorum, bitti" dediğinde o ilişki bitmiş mi olur sanki?
Tam tersi, gidenin ardından gelir yarım kalmış sevgilinin ruhu.
Bırakmaz tek başına,asla.
"Hanginiz ayrıldı?" diye bir soru olamaz.
Ayrılık çift kişiliktir.
"Gidiyorum" diyen ilişkiyi bitirmemiş, sadece kaçıp gitmiştir.
O korkup, kuytularda saklanandır sadece...
Geride kalansa, güçlü kalabilen, aşkının arkasında durabilendir.
Çekip giden gururlanır bazen anlamsızca, korkaklığından utanacağına.
Basittir çekip gitmek, zor olan kalmaktır, çözmek, uymayanı uydurmak, sabretmektir oysa.
İlla da bitecekse bir şeyler; tıpkı bir düello gibi sırt sırta verip çekip gitmek gerekir,
bir daha arkaya dönmemek üzere...kendinden emin.
İlişki iki kişinin pes etmesiyle biter, hissizleştiğinde her şey...
Ayrılık çift kişiliktir; dönüp arkanı gidemezsin, bitirdiğini zannetsen de bitiremezsin.