30 Ekim 2008 Perşembe

Blog nedir? Neden yazılır? Neye yarar? falan filan...



Günümüzde oldukça fazla kullanılıyor bu blog olayları, ben de uzun zamandır blog tutan biri olarak değinmek istedim bu konuya.
Blog nedir?Neden yazılır? Neye yarar? vs vs. . .
Blog benim görüşüme göre bir rahatlama, sesi duyurma, duyguları ve düşünceleri paylaşma platformudur.
Seni anlatması için vardır o yazılar hiçbirşeyi kanıtlama amacı yoktur.Ne çok yaşanmışlık gerektirir ne de kelime dev gibi haznesi.En ufak bir travmada sayfalarca yazı yazabilirsin, döke döke bitiremessin hissettiklerini. Paylaşmam gerek hissettiklerimi ya da düşündüklerimi dersin. Belki yalnız hissediyorsundur kendini, belki çok kızgınsındır kalp kırmamak için dökersin satırlarını...belki....belkilerin sonu gelmez heralde.
İnsanoğlu bu, karmaşıktır duyguları, bazen saçma, bazen anlamsız, bazen isyankar, bazen çok bilmiş, bazen karışık, bazen yalnız, bazen kibirli, bazen de öfkeli...
Hesap soramassınız, neden diye, yargılayamazsınız onu, saçma bulabilirsiniz ama saçma olduğunu iddia edemezsiniz. Tercihinize bağlıdır zaten, genelde kimse gözünüze sokmaz yazdıklarını en fazla reklamını yapar, tıklayıp okumak ya da okumamak size kalmıştır. Okuyup beğenmemekte size kalmıştır.
Kimsenin ihtiyacını gidermek için yazılmazlar, ama bazen neşelendirir, bazen hüzünlendirir, bazen düşündürür yazdığınız satırlar, bazen "aa ben de böyle düşünyorum/hissediyorum, aa benim de başıma geldi bu" dersiniz kendinizi görürsünüz satırlarda, hoşunuza gider "yalnız değilmişim" dedirtirler size...Ama en büyük yararı yazar kişiyi rahatlatmasıdır heralde, düşüncelerini bir şekilde aktarır, paylaşır ve deşarj olursun...

Şimdi bu yazıyı merak edip okursanız tabi ki ne mutlu bana, beğenirseniz mutlu da olurum hatta.
Böyle işte, yazıyoruz, rahatlıyoruz, beğeniliyoruz ya da beğenilmiyoruz hiç problem değil, aynen devam....
=)

29 Ekim 2008 Çarşamba

Dost'a özlem....


Yıl 2000.Babam iş çıkışı veteriner bir arkadaşınla geldi, iki tane köpek getirmişler, seçin dedi abimle bana birini.Biri uzun siyah beyaz tüylü diğeri ise kısa ve simsiyah tüylüydü.Karar veremedik önce sonra severken tesadüfen patisini verdi simsiyah olan.Böylece kaderini çizmiş olduk onu isteyerek.Adını ben koydum, Rocky olsun dedim.Bahçede babam ona çok güzel bir klube yaptı.Senelerce çok eğlendik, çok alıştık ona. Kışın kar yağdığında bayılırdın yerdeki karların üzerinde sürünmeye, kar yerdin deli gibi kızardım hasta olucaksın diye.Yandaki teyzenin evinin çatısına çıkar tepemize atlardın, mutfağın camına kollarına koyar içeri bakardın, teyzem her bize gelişinde onu ilk sen karşılardın,o da seni dudağından öperdi, arabalardan korkardın, sudan korkardın, kedilerden korkarın, sana kedi gibi köpek derlerdi, ben hayır "fare" gibi köpek derdim,ama sen hiç alınmazdın bize yine severdin, ramazanda geçen davulcudan nefret ederdin, sabah ezanına uyuz olur havlar dururdun.Uzaktaki mahallelerdeki köpeklerle havlayarak iletişim kurardın, bütün mahalleyi uyutmazdın, sonra klubenin kenarlarını kemirir parçalardın, babam onarır sen parçalardın. Sonra bir gün hastalandım, yaşlıydın ama 8 sene olmuştu bizimle yaşayalı, bizden biri olmuştun erkek kardeşim diyordum sana.Ama çok hastalandın, veterinerler çaresiz kaldı.Bir akşam annem seni kaskatı kesilmiş halde buldu bahçede....hareketsiz, soğuk, sessiz.... Sana sadece bir kere baktım,bakamadım, dokunamadım... Çok özlüyorum seni, çocukluk arkadaşımı...erkek kardeşimi.... Eğer bir yerden beni izliyorsan sakın gözyaşlarımı görme olur mu? Seni çok seviyorum.

Ey Özgürlük!!

Blogger açılmış sonunda, kavuştum bloğuma =))

14 Ekim 2008 Salı

Hasta nazı sendromu...


Cumartesi gecesi başladı halsizliğim, anladım hemencecik şifayı kaptığımı..."Ulan okul da yeni başlıyor adam gibi gidemedik zaten." dedim içimden.
İşte o günden beri yatıyorum.Okul zaten haftanın 3 günü 2 si gitti yarın kaldı.Onu kaçırmasam bari, neyse.
İlk kez galiba bu kadar aleni şekilde kişisel bir yazı yazıyorum.Bunun açıklaması yazının başlığında saklı zaten; "hasta nazı sendromu...".Normalinden çok daha fazla mızmız oluyor insan, sürekli şikayet, bitmeyen istekler, aniden parlamalar....
Bazen şöyle kendime bakıp, "ulan ne çekilmez hatunum" diyorum.Neyse geçici bir durum sanırım bu.İnsan günlerce aynı yerde götünün üstünde yatınca, internet ve televizyon dışında bir aktivitesi olmayınca sapıtması pek te anormal sayılmaz aslında.Beni anlamanız için şu gripli halimle açıklama yapıyorum sizlere(hıh).
Belki de bahanedir diye düşünüyorum sonra, yani insan bazen şımarmak bazen olduğundan daha fazla ilgilenilsin istiyor kendinle.Şifayı kapmak ta en kolay yolu sanırım.Ama kötü yanı da var; daha kırılgan oluyor insan.Uyandım bugün mesela, önüme bir çorba koyan olmadı, dün annem tepsiyle getirmişti önüme, peki bugün niye böyle oldu?Hastalığımın 3. günü diye sanırım, "fazla uzun süren hastalık anne usandırır" demişler değil mi? =)))
Ama iyileşmedim ben, tamam daha iyiyim ama yine de hâlen hastayım, yatıyorum falan.
Bazıları var geçmiş olsun bile demediler, "amaaan herkes te grip yahuu" düşüncesiyle arada kaynadık iyi mi?

Şımarmak benim de hakkım, ilgi istemek benim de hakkım(hıh).
Şimdi bu yazıyı okuyup "zavallı küçük kız" tribine girenler olabilir, haydi biraz daha uğraşın bulun zayıf noktalarımı ve tek vuruşta yere indirin beni en kısa zamanda.
Amaan sizle mi uğraşıcam yahu, hastayım ben.

"Anneeeee, şeftali suyumu getirseneeeee!
Anneeee!
Annee???
Puuffff!".

13 Ekim 2008 Pazartesi

Nabruk'tan deneysel tarifler...

Başlığı okuyup "nasıl yani??" demeyin =)
Yeni oluşturduğum bloğumda bundan böyle kendi deneysel tariflerimi sunacağım sizlere.
Tabi önce şu gribi atlatmam lazım...=)

Nabrukun deneysel tarifleri için;

TIKLAYINIZ.

9 Ekim 2008 Perşembe

hayallere kısa bir mola


Mutlu olmak için ihtimaller denizine atarsın kendini,
iyi hissetmek için.
herşeyin daha iyi olacağına inandırırsın kendini.
korkarsın,
çünkü umutların boşa çıkabilir
ama elinin tersiyle savurursun kötü ihtimalleri.
geceleri uyuyamassın belki, belki insanlarla paylaşıp hayallerini,

daha da büyütürsün onları.
Sonra düşünmek istemediğin o kötü ihtimaller çıka gelir
ve tokat gibi çarpar yüzüne
bildirir haddini.

acı bir gülümseme kaplar yüzünü,
asmamak için kasarsın kendini.
zaten hayallerle oyalanmanın, mutlu olmaya çalışmanın ne kadar saçma olduğuna kanaat getirirsin.
bir acı gülümseyiş daha, kendine acıyan bakışlar.
akamayan gözyaşları ve ruhunda biriken denizler
sel olup herşeyi mahfedecek kadar taşkın,
ama bazen pes etmiş gibi sakin,
tek bir kıpırtı bile olmadan bekler durur içinde.

yeni umutlara saklarsın gülümseyişlerini

sadece acı olanlarını kullanmaya devam edersin.

böyle süregeleceğini bilirsin.
acı acı gülümseyerek gelmesini beklersin.

7 Ekim 2008 Salı

Hani çişin gelirde "abi çok sıcak oldu ben bir denize girip çıkayım." dersin ya, ben de göstermemek için gözyaşlarımı, yağmura karışıyorum, bir iki dolaşıyorum dışarda, bulutlara eşlik ediyorum ve beraber döküyoruz gözyaşlarımızı.

3 Ekim 2008 Cuma

Torba ağızlar ve silik "laf"ları

İyilerimle, kötülerimle, eksiklerimle, fazlalarımla, kusurlarımla, marifetlerimle, kederlerimle, sevinçlerimle, herşeyimle ortadayım. Tıkadım kulaklarıma, hiçbir gereksiz insanın, hiçbir lafını duymuyorum, hiçkimse önüme geçip görmek istediklerime parazit olamıyor, umursamazım beni üzmeye çalışanlara karşı, alaycıyım, kendini bilmeyenlere karşı, ne görev edindim hadlerini bildirmekte ne de içime attım kelimeleri, geri tepti tepkileri, silik kelimeler, kendilerine sekti, kendilerini küçülttü karşımda.Beni güldürdü, bir saniye bile düşündürmedi, eğlendirdi, bazen de acındırdı.Sadece yordular kendilerini, yoruyorlar, yoracaklar SADECE.Ben de gülmeye ve düşünmemeye devam edeceğim.Mutluyum, huzurluyum.

Devam... =)