9 Nisan 2009 Perşembe

Metropol Hastalığı bunun adı.

Yazılarıma genelde ; "insanlar, aslında, öncelikle, bazen" kelimelerinle başlayasım geliyor, sonra siliyorum.
Neyse konumuz bu değil zaten.

"Tek başına dışarı çıkma" konusunda kararsızlığa düştüm aslında.Yani ben tek başıma dışarı çıkmayı sevdiğimi düşünürdüm kimi zaman. Seviyorum aslında hala ama bugün biraz farklıydı.Sinemadan çıkmıştım "ölümsüz anlar" adlı filmden. Gerçekten güzel bir filmdi. Bugün yalnız gitmiştim filme. Sorun değildi benim için. Ama filmden çıkıp istiklalde yürümeye başlayınca kötü oldum, başım döndü, midem bulandı, tansiyonum düştü. Kahvaltı etmeden sinemaya koşmuş olmamın etkisi vardır diye düşündüm ama zaten hafta içleri kahvaltı etmiyorum pek, farklıydı bu seferki. İnsanlar üstüme üstüme geliyorlardı, yürüyemiyordum. Durağa gittim 11 dk otobüs bekledim. Otobüs gelmişti.Kuyruğa önden kaynak yapmaya çalışan insanlara "huoop" diyecek halim bile yoktu. Otobüse binip oturduğumda sanki nefesim kesilmek üzereydi. Derin bir nefes alış-verişinden sonra kendime gelebildim.

Eve geldim ve düşündüm sonra; İstanbul beni yoruyordu. Hani dışarıdan İstanbul'a gelen birisi "öf çok kalabalık" dediğinde "biz alışkınız" deriz ya bilmiş bir edayla; nah alışkınız.
Resmen yıpranmışız, resmen sabırsızlaşmışız, artık daralıyoruz bunalıyoruz, birisine çatacak, kavga edecek yer arıyoruz.

Gidebilecek bir köyüm bir ninem falan olsaydı ayaklarım kıçıma çarpa çarpa koşarak giderdim emin olun.
Öyle bir yere gitsem heralde, huzurdan, sakinlikten dolayı jöle gibi dağılırdım, gevşerdim falan.

Hayaaat beni neden yoruyosuunn?
adlı ağızlara pelesenk şarkıyı siz İstanbul Gazileri'ne yolluyorum.

Hiç yorum yok: