9 Nisan 2010 Cuma

ÇOCUK OLMAK VE TEKNOLOJİ


Sene 1988..kasım 16 akşamüstü saat 17.00 civarı. Bendeniz doğmuşum. Ucundan dibinden yakaladım diye 80leri çok mutlu ve gururluyum aslında belki çok saçma olsa da.80lerin sonu 90ların başı çocuğu olmak gerçekten de lezzetli bir durum. Mükemmel bir dönemde dünyaya gelmiş olduğumuzdan anlatacak, paylaşacak, hatırlayacak çok güzel şeylerimiz var.İnsanlığın, aşkların, çocuk oyunlarının, bayramların, ramazanın, yılbaşlarının..hiçbir şeyin tadının kaçmadığı bir dönemde yetiştik biz.”Nerde o eski bayramlar” diyen bir jenerasyonun sonlarındayız biz. Çocuk oyunlarının körelmediği, sabah çıkıp hava kararana kadar (hatta karardıktan sonra bile) sokaklarda oynadık biz. Akşamları saklambaç oynamak çok zevkli oluyordu mahallede. Arkadaşlar arası mücadeleler de yok değildi hani. Kötü arkadaşlıklarım oldu aslında, ama yaşadığım güzel çocukluğumun yanında bir hiçti onlar…Ebe tura bir ki üç oynardık. Lastik oynardık, evcilik oynar, aldığımız bütün abur cuburları hemen yer oyunu bitirirdik, sonra kendimize uyuz olurduk. Erkekler top oynardı, misket oynardı, tasolarla ve futbolcu kartlarınla oynarlardı. Kızları bizim bahçeye doldururum, sevmediklerimi almazdım bahçeye, üzülürler, içeride neler yaptığımızı merak ederlerdi.Hani nasıl topun sahibi insan söz sahibi olur ya ben de bahçesi olan kız olarak mahallenin demirbaşıydım. Sonra arkadaşlarımla aram bozuldu. Mahallede hiç akranım kalmamıştı. Ben de öğretmenliğe heveslendim. Kocamaaaan bir yazı tahtası uydurdum kendime bi masanın parçasından. Bir sürü tebeşir aldım, sınıf listesi yaptım ve mahallenin küçük kızlarına öğretmenlik yapmaya başladım. Bildiğin öğretmendin ama, sınıf listem, cetvelim her şeyim vardı.Bildiğin okul sisteminde işliyordu dersler. Veliler de pek memnundu bu durumdan.Gel zaman git zaman biz büyüdük ve kirlendi dünya…desem aslında o kadar da geyik olmaz bence.Yine aynı mahallede aynı bahçeli evde yaşıyorum ben, o küçük kızlar büyüdü serpildi ben de koca hatun oldum. Hala her dışarı çıktığımda “pelin abla pelin abla” diye seslenirler bana, “pelin abla çok şıksın, pelin abla saçın çok güzel olmuş, pelin abla gitarın ne renk?” hala seviyorlar pelin ablalarını…



Asıl konuya gelemedim bir türlü şimdi fark ettim, bu yazıyı yazmamın sebebiyse dün birkaç sokak ötede yürürken gördüğüm misket oynayan çocuklardı. Bi mutlu oldum bi heyecanlandım, az kalsın bozuyordum misketlerini de hopladım son anda çıktım dalgınlıktan. Dedim “çocukluk ölmemiş”. Çünkü bakıyoruz şöyle bir şu anki çocuklara, yaptıklarına, bildikleri oyunlara, bilgisayar odak noktaları olmuş. Oyuncakları sadece bebeklik aşamasında kullanır olmuşlar. Robotlaşmışlar. Artık mahallemize dönen salıncak arabası gelmiyor, macuncu amca da gelmiyor. En çok ilgi gören şeyse tabiî ki futbol. Onun dışında çocuklar çocuk gibi değiller. Hani “büyümüş de küçülmüş.” lafı vardır ya ben nefret ediyorum o cümleden. Ne gerek var yani, çocuk gibi davran sen zaten büyüyünce istesen de istemesen de hayatın sorumluluğu altına gireceksin, acele etme büyümek için. Neyse bu yazıyı hiçbir çocuk okumayacağı için ben sadece içimi rahatlatmış oldum sanırım.




Şimdi soruyorum.Çocukluk öldü mü sizce de?







Hiç yorum yok: