2 Haziran 2009 Salı

hiçlikler üzerine bir yazı

İletişim Hukuku
-Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu-

Her türlü fikrin, sanatın, emeğin korunması için kurulmuş kanunlardır......................birden her şey bulanıklaşıyor....
Defterin üzerine küçük, sıcacık, tuzlu damlalar düşüyor...
Yazılar dağılıyor.
Geniz yanıkları, sinüzit ağrıları peşisıra geliyor damlalarla birlikte.
İçerde biriken denizler taşıyor azar azar gözlerimden.
Korkuyorum, biri görecek diye beni, saklıyorum kendimi.
Küçülüyorum oturduğum yerde, karanlıklaşıyorum.
Okumaya çalışıyorum önümdekileri ama her şey bulanık, sadece yazılar değil.
Zaman geçiyor....Kendimi neye vereceğimi bilemiyorum.
Müzik daha da yoğunlaştırıyor beni, yoruyorum kendimi.
Her zamanki savunma mekanizmam devreye giriyor...neşeleniyorum.
Gülüyorum...gülüyorum....gülüyorum...sonra bakıyorum önümdeki klavye sırılsıklam olmuş.
Gülerken ağlar mı insan?
Hıçkırıklarını gizler mi gülüşler ardına...?
Ne kadar bilinçaltına atılabilir endişeler, kırıklıklar, güvensizlikler, yalnızlıklar?
Hiç.
Yazımın adı hiç.
Önemsizleştirerek her şeyi içimde kocaman okyanuslar oluşturmuşum.
Hayatta kimseye güvenememek nasıl bir şey?
Hep arkanda sandıklarının bunu hiçte içten yapmadıklarını düşünmeye başladığında, gördüğünde,
ne kadar kırılmadan durabilirsin yerinde?
Hiç.
İstenmediğin ve de istemediğin yerde durmak ne kadar idare eder seni?
Hiç.
Tek kalmışlığının, yabancılaşmışlığının farkında vardığında ne kadar çaktırmamaya çalışabilirsin ki?
Hiç.
Kendinle kalamadığın, ağlayamadığın bir hayat.
Ya kaybolmakta bir hayatsa bu akan gözlerimden ?
Her baktığın gözde bir sahtekarlık, bir geçicilik...bir güvensizlik.
Gözlere bakamama...
Ağlayamama...
Güvenememe...


Beni hiçkimsenin tanımadığı bir yere gitmek istiyorum.
Biraz huzur,
Biraz düşünmek,
Biraz ağlamak.

Hiç yorum yok: